Aşk çeşitli duygu, davranış ve
durumları kapsayan kişilerarası yoğun sevgidir. Güçlü bir kişisel bağlanma
duygusu olarak da değerlendirilebilir. Bir yandan da aşk karmaşık nörobiyolojik
olaylar silsilesidir.
“
Aşık olmak, vücudumuzun spesifik fiziksel reaksiyonlarını tetikleyen
kimyasallar salgılamamıza sebep olur. Bu kimyasallar, yanaklarımızın
kızarmasından, ellerimizin terlemesinden ve kalbimizin hızla çarpmasından
sorumludurlar.”
-
Pat Mumby, PhD, Science Daily
Peki aşk hangi hormonlarla
ilişkilidir? Aşık olduğumuzda beyin kimyasallarımızda ne gibi değişimler
gerçekleşir?
Oksitosin:
‘Aşk hormonu’ olarak da isimlendirilmektedir. Oksitosin
ilk olarak hipotalamusta salgılanıp daha sonra sinir lifleri aracılığıyla
nörohipofize getirilir. Buradan da kana verilir. Özellikle biriyle yakınlaşıp
sarılınca vücudumuzda yoğun bir şekilde oksitosin salınımı gerçekleşmektedir.
Araştırmalara göre, oksitosin hormonunun kişiler arası bağlanma süreçlerine
pekiştirici bir etki yaptığı düşünülmektedir. Oksitosin hormonunun fizyolojik
açıdan da yararları bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar bir doz oksitosinin baş
ağrısını 4 saat içinde tamamen geçirebildiğini göstermektedir. Bu nedenle bilim
insanları, ağrılarımız için ağrı kesicilere başvurmadan önce sevdiğimiz birine
sarılmamızı önermektedirler.
Vazopressin: Uzun süreli bağlanma ile ilişkili
olduğu bilinmektedir. Vazopressin, cinsel aktiviteden sonra artış
göstermektedir. Özellikle erkeklerde sorumluluk duygusunu arttırdığı
düşünülmektedir.
Dopamin: Beyinde dopamin artışının iki
önemli etkisi vardır. Bunlardan birincisi ilginin belirli bir alanda
odaklanması, ikincisi de belirli bir amaca yönelik davranışların artmasıdır. Aşık
olunca da ilgi, aşık olunan kişi üzerinde odaklanmaktadır. Buna paralel olarak
kişinin davranışları da aşık olunan kişiyi etkileme doğrultusunda gerçekleşir.
Burada aşk ve dopamin artışı arasındaki işleyiş süreci açıkça anlaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra, dopain artışı kişide aşırı mutluluk duygusu yarattığı gibi uykusuzluk
ve iştah kaybı gibi etkilere de neden olabilmektedir. Aşık olan kişilerin hem
kendilerini çok mutlu hissetmeleri hem de çeşitli fizyolojik sorunlar
yaşamaları dopamin hormon artışı ile ilişkilendirilmektedir.
Serotonin: Aşık olunca sürekli aşık olunan
kişiyi düşünme hali, seratonin hormonu ile ilgilidir. İstem dışı tekrarlayıcı
düşüncelerin vücutta seratonin miktarının azalmasından kaynaklandığı bilinmektedir.
Aşık olan kişilerin seratonin düzeylerindeki düşüş, aşık oldukları kişiyle
ilgili obsesif bir düşünce yapısına sahip olmalarına neden olmaktadır.
Nöropinefrin: Nöropinefrin, post-ganglionik
adrenerjik sinirlerin ileticisidir. Kişinin kendisini enerji dolu
hissetmesi, uzun süre uyanık kalması, iştahsızlık yaşaması gibi etkileri
vardır. Bunların hemen hepsi aşıklarda görülebilmektedir. Ayrıca,
nöropinefrin’in bir diğer etkisi de anıların hafızaya daha kuvvetli bir biçimde
aktarılmasıdır. Burada da aşıkların paylaştıkları anıları üzerinden uzun bir
zaman dilimi geçmiş olsa da detaylarıyla birlikte hatırlayabilmelerinin
açıklaması olabilir. Nöropinefrin’in vücutta adrenalin üretimi için de
tetikleyici bir etkisi bulunmaktadır.
Aşık olan kişilerin beyin
kimyasalları ve hormonlarının işlevlerindeki değişimler üzerine yapılan
bilimsel çalışmalar, aşkın nörobiyolojik mekanizması hakkında pek çok bilgi
sağlamaktadır. Dünya genelinde aşk ile ilgili araştırmalar sürmekte ve bu
gizemli duyguyu anlayabilme yolunda bizlere ışık tutmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder